Emma Hatto Lozan’daki Yugoslav delegasyonunu bizlere tanıtıp, müzakereler esnasında Yunanlılarla olan ikircikli ilişkilerini anlatıyor.

Emma, geçtiğimiz aylarda Southampton Üniversitesi’nde Slovenyalı politikacı Anton Korošec ve Korošec’in iki savaş arası dönemde Yugoslavya’nın devlet inşasında oynadığı rol üzerine yaptığı doktora çalışmasını tamamladı.

Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı’nın (SHS Krallığı) Lozan Konferansı’na ve konferans sonucunda imzalanan antlaşmaya dahil edilmesi hem İtilaf Devletleri hem de SHS Krallığı için büyük bir başarıydı. Birinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından kurulan bu krallık, bağımsız Sırbistan’ı eskiden Habsburg İmparatorluğu’na ait olan topraklarda yaşayan Güney Slavlarıyla birleştiriyordu. SHS Krallığı’nın sınırlarının büyük çoğunluğu 1919 Paris Barış Konferansı ile belirlenmiş, Adriyatik Denizi ile alakalı anlaşmazlıklar da ertesi sene Rapallo Antlaşması ile çözüme kavuşturulmuştu.

Birinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan ardıl devletlerden biri olarak SHS Krallığı’nın Lozan’a katılmış olması, İtilaf Devletleri’nin savaş sonrası Avrupasını ulusların kendi kaderlerini tayin etmesi odaklı bir metodla yeniden inşa etmeleri için bir başarı anlamını taşıyordu. Kasım 1922’de konferansın açılışına geldiğimizde Krallık, devletin anayasasını yürürlüğe sokabilmeyi başarmıştı. Bu anayasa önde gelen Sloven ve Hırvat siyasi partilerin muhalefetini beraberinde getiren tartışmalı bir anayasaydı. Lozan Konferansı’nı takip eden aylarda Krallığın Sırp Radikal Başbakanı Nikola Pašić’in hükûmeti dağıldığında İngiliz Dışişleri Bakanlığı bu krizin sorumlusu olarak Vidovdan Anayasasının merkezileşmeyi dayatan yapısını gösterdi. Bakanlık, krallığın yekpare bir çokuluslu devlet kurma yolunda karşı karşıya kaldığı bu “devasa iç problemin” varlığını kabul etti, ancak yine de SHS Krallığı’nı Paris Barış Konferansı’ndan çıkan bir başarı hikayesi olarak takdir etmeye devam ettiler. Nihayetinde krallığın varlığı Balkanlara görece bir siyasi stabilite ve bölgesel güvenlik sağlıyordu. Lozan Konferansı’nda İtilaf Devletleri’nin amacı bu ‘başarıyı’ Yakın Doğu’da da yinelemekti. 

NICOLA PAŠIC, KAYNAK: WIKIMEDIA COMMONS

SHS Krallığı için ise Lozan Konferansı, batı-odaklı Yugoslav politikacıların Britanya ve Fransa ile yakın bağlar kurulması gerektiğini savundukları bir döneme denk gelmişti. Bu siyasetçilerin arasında Sloven Halkların Partisi lideri Dr. Anton Korošec de vardı. Korošec, Krallığın Balkan tarzı demokrasi ve diplomasiyi bırakarak kendisine bir rol model olarak Batı Avrupa’ya yönelmesi gerektiğini savunuyordu. Batı Avrupa ile diplomatik, ekonomik ve kültürel bağların temelinin gelecek nesillerden geçtiğine inanan Korošec, Yugoslav okullarında İngilizce ve Fransızcanın öncelikli olarak öğretilmesi gerektiğini ileri sürüyordu.

Bu bağlamda SHS Krallığı’nın Lozan Konferansına katılımı bir nevi ulusal ilerlemeyi sembolize ediyordu. İngiltere ve Fransa’nın ortağı olarak konferansa katılarak krallık diplomatik sahnede kendisini Batılı devletlerle ilişkilendirmiş oluyordu. Korošec’in partisi, Lozan Konferansı’nın Orta Doğu’da İngiltere ve Fransa’nın çıkarlarının çatışmasından dolayı bir barış antlaşmasında mutabakat sağlamada başarısız olacağından endişe ediyordu. Krallığın kurulmasından önce Cenevre’de Sloven Halkların Partisi ile Pašić’in Sırp Radikalleri arasındaki müzakerelerden örnek veren Korošec’in partisi, bu tarz tartışmaların sıkıntılar ortaya çıkaracağını söylüyordu. Ancak bütününe baktığımızda Yugoslavya’nın Lozan’a katılımına pozitif ve prestijli bir gelişme olarak baktıklarını görüyoruz. Lozan’a dair yorumlarında genel olarak daha nötr bir yaklaşım benimsediler.

ANTON KOROŠEC
KAYNAK: BUNDESARCHIV, BILD 183-2010-0420-501 / O.ANG. / CC-BY-SA 3.0

Sırp Pašić ve Sırp Radikal Partisinin önde gelenleri krallığı Lozan Konferansı’nda temsil ettiler. Ancak bu grup Sloven Halkların Partisinin Batı Avrupalı hırslarını paylaşmıyordu. Aksine bakış açıları Balkanlardaki meseleler ve Stamboliyski’nin Balkanlar üzerindeki tehdidi etrafında şekillenmişti. Lozan Konferansı’ndan on sene kadar önce Belgrad ve Atina arasında dostane ilişkiler vardı. Öyle ki amaçları Bulgaristan’a karşı ortak bir cephe oluşturmaktı.

Lozan’a vardıklarında ise Sırp Radikallerin bakış açıları değişmeye başladı. Pašić, Atina’nın Anadolu üzerindeki hırslarını tamamen desteklemiyordu, bunun yanında ikili ilişkiler, Yunanistan’ın Yunan Makedonya’sındaki Sırpları sürerek Anadolu’dan mübadele ile gelecek Rumları buraya yerleştirme planı olduğuna dair dedikodular sebebiyle daha da gerildi. Sonuç olarak da Pašić, Momčilo Ninčić ve diğer Yugoslav delegeler konferans boyunca tarafsız bir duruş sergilediler. Dahası, Ninčić defalarca Belgrad’daki Sırp Radikal hükûmetinin konferansa katılımındaki önceliğinin bölgede barışın sağlandığından emin olmak olduğunu ifade etti. Yugoslav delegasyonun Sırp üyelerinin 1919 Paris Barış Konferansı’ndaki taktiklerinin tamamen zıttı olan bu bakış açısına göre Lozan’daki Yugoslav-Yunan iş birliği Bulgar sorunlarıyla sınırlıydı. Yugoslavya’nın tarafsızlığı Venizelos’un Trakya üzerindeki emelleri için Yugoslav desteğini sağlamak adına defalarca girişimde bulunmasına rağmen devam etti.

YUGOSLAV DELEGELER
KAYNAK: ALOÏS DERSO & EMERY KELÈN, GUIGNOL À LAUSANNE

Tarafsızlığın bir sonucu olarak da SHS Krallığı Lozan’dan ayrılırken Yugoslav-Yunan ilişkileri eski dostaneliğini kaybetmişti. Ancak bunun yerine İtilaf Devletleri nezdinde Yugoslavya’nın Balkanlar’da yeni yeni ünlenmiş, itimat edilebilir bir diplomatik partner olarak imajı güçlendi. 1920’lerde SHS Krallığı’nın peşini bırakmayan iç siyasetteki istikrarsızlık bu pozisyonun daha da güçlendirilmesini engelledi. 1940’taki iç savaş ise bu devletin bir başarı öyküsü olarak addedilmesinin önünü tamamen kapadı. Sonuç olarak SHS Krallığı’nın delegelerinin müzakerelerinde rol oynadığı Lozan Antlaşması bu krallıktan daha uzun süre hayatta kalarak günümüze kadar geçerliliğini korumuştur. 

ANA GÖRSEL: ‘DELEGUES SERBES’ (SOLDAN SAĞA: CHRISTITCH, NINTITCH, ANTONYEVITCH, MILANOVITCH, GEORGEVITCH, NICOLITCH). KAYNAK: AGENCE ROL COLLECTION – GALLICA.

TLP’yi takip edin